Merkez Bankası tarafından açıklanan rakamlar, Türkiye’nin dış varlık ve yükümlülük dengesi açısından hâlâ negatif bir tabloda seyrettiğini ortaya koydu.
Verilere göre, Şubat sonu itibarıyla Türkiye’nin Net UYP açığı 279 milyar dolara ulaştı. Bu, ülkenin toplam dış borçlarının, yurt dışında sahip olduğu finansal varlıklardan ciddi biçimde fazla olduğunu gösteriyor.
📉 Bu Rakam Ne Anlama Geliyor?
Net UYP, bir ülkenin yurt dışındaki toplam varlıkları ile yabancıların o ülkedeki toplam yatırımları ve yükümlülükleri arasındaki farkı gösteren bir denge ölçütüdür. Kısaca:
- Pozitif UYP: Ülke dış dünyaya yatırım yapıyor, sermaye veriyor demektir.
- Negatif UYP: Ülke dış sermayeye bağımlı, borç ya da yatırım alıyor anlamına gelir.
Türkiye’nin Şubat verisi olan -279 milyar dolar, uluslararası alanda Türkiye’nin net borçlu konumda olduğunu gösteriyor. Üstelik bu fark, hem kamu hem özel sektör borçlarının bileşiminden oluşuyor; yani sadece devlet değil, bankalar, şirketler ve bireyler de bu dengenin parçası.
💡 Açığın Kaynağı Nerede? Yatırımcı Gözünden Bir Bakış
Bu kadar büyük bir UYP açığının oluşmasında birkaç temel faktör öne çıkıyor:
- Doğrudan yatırımlar: Türkiye’ye gelen yabancı yatırımlar, yükümlülük hanesini artırıyor.
- Portföy yatırımları: Borsaya giren yabancı fonlar, kısa vadede yükümlülük olarak yazılıyor.
- Yurt dışı varlıklarımız sınırlı: Türkiye’nin dışarıda önemli ölçekte döviz, bono, hisse senedi veya sabit sermaye yatırımı bulunmuyor.
- Rezervler yetersiz: TCMB’nin döviz rezervlerindeki artış eğilimi sınırlı kalırken, brüt rezervin önemli kısmı swap (emanet döviz).
🔎 Sayılara Daha Yakından Bakalım:
- Toplam yurt dışı varlıklar: 315,6 milyar dolar
- Toplam yükümlülükler: 594,6 milyar dolar
- Net UYP açığı: -279 milyar dolar
Bu, Türkiye’nin her 1 dolarlık dış varlığına karşılık yaklaşık 1,88 dolar yükümlülük taşıdığı anlamına geliyor.
🏦 Geçmişten Günümüze UYP Gelişimi: Sürdürülebilir mi?
Aşağıda son 5 yılın Şubat ayı verileri yer alıyor. Görüldüğü gibi Net UYP, dönem dönem iyileşse de 2024’ten itibaren yeniden açılmaya başlamış:
Yıl | Net UYP (Milyar $) |
---|---|
2021 | -387,1 |
2022 | -291,1 |
2023 | -244,3 |
2024 | -258,8 |
2025 | -279,0 |
Bu tablo bize şunu söylüyor: 2021 sonrası toparlanan dış pozisyon dengesi, yeniden bozulma eğilimine girmiş durumda.
🔧 Peki, Bu Açığın Riski Nedir?
Net UYP’nin açık vermesi doğrudan bir kriz habercisi değildir, ama şu sinyalleri verir:
- Kırılganlık artar: Kur şoklarına ve küresel faiz dalgalanmalarına açık hale gelinir.
- Sermaye çıkışları daha etkili olur: Yükümlülük fazla olduğu için risk algısında küçük bir bozulma bile büyük etki yaratır.
- Finansman baskısı artar: Türkiye borç yenilemede daha yüksek faiz ödeyebilir.
- Kur üzerindeki baskı büyür: Dışarıdan döviz ihtiyacının artması, TL’ye değer kaybı olarak dönebilir.
💬 Uzman Yorumu: Borç kalitesi ve vade yapısı belirleyici
Ekonomist Prof. Gülhan Sönmez konuyu şöyle yorumluyor:
“Net UYP sadece borç miktarını değil, borcun kalitesini de gösterir. Kısa vadeli, sıcak para türü portföy yatırımları fazlaysa bu daha kırılgan bir yapıya işaret eder. Ancak doğrudan yatırım ağırlığı artarsa uzun vadede bu açık sürdürülebilir hâle gelir.”
✅ Ne Yapmalı? Türkiye İçin Yol Haritası
Net UYP açığını azaltmak için yalnızca borçlanmayı kısmak değil, dış varlıkların da artırılması gerekir. Türkiye açısından uygulanabilecek stratejiler:
- Yüksek teknolojili ihracat artırılmalı, döviz kazancı güçlenmeli.
- Yurt dışı yatırımlar desteklenmeli, fon, iştirak ve menkul kıymet çeşitliliği artırılmalı.
- Doğrudan yatırım çekme politikası güçlendirilmeli, portföy yerine kalıcı sermaye tercih edilmeli.
- Rezerv kalitesi yükseltilmeli, swap yerine net rezerv birikimi artırılmalı.
📌 Sonuç: Açık Gerçek, Dönüşüm Mecburiyet
Şubat 2025 itibarıyla açıklanan -279 milyar dolarlık Net UYP, Türkiye’nin dış finansman yapısında hâlâ ciddi bir bağımlılık sorunu olduğunu ortaya koyuyor. Bu tablo sadece bugünü değil, gelecekteki makroekonomik istikrarı da etkileyecek potansiyelde.
Türkiye’nin üretim ve yatırım yapısını dönüştürmesi, borçla değil; sermaye ve tasarrufla büyümesi gerekiyor. Aksi hâlde bu tür açıklar, döviz kuru ve faiz politikalarında sürekli “savunma refleksiyle” hareket etmeyi zorunlu kılar.
