Türkiye ekonomisi, 2025 yılına hem iç siyasi gelişmelerin hem de küresel ekonomik belirsizliklerin etkisiyle oldukça dalgalı bir zemin üzerinde ilerliyor. Özellikle mart ayının son günlerinde yaşanan politik çalkantılar, döviz kurlarında ani ve sert hareketlerin tetikleyicisi oldu. Türk lirasında yaşanan değer kaybı, sadece ekonomik göstergelere değil; aynı zamanda uluslararası yatırımcı algısına da doğrudan yansıdı.

İç Siyasette Sarsıntı, Piyasalarda Deprem

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla tırmanan siyasi tansiyon, piyasalar tarafından risk iştahını zedeleyen bir unsur olarak algılandı. Bu gelişmenin ardından Türk lirası, dolar karşısında 42 seviyesine kadar zayıflarken, euro kuru 45 TL bandına yaklaştı. Borsa İstanbul ise haftayı %8’in üzerinde kayıpla kapattı ve devre kesicilerin devreye girdiği olağanüstü bir haftaya tanıklık etti.

Uluslararası medya, bu gelişmeleri “Türkiye’nin siyasi istikrarsızlıkla ekonomik kırılganlığı eş zamanlı yaşadığı bir dönem” olarak yorumladı. Financial Times, yaşananların ardından Merkez Bankası’nın yaklaşık 12 milyar dolarlık döviz rezervi satışıyla müdahale ettiğini yazdı.

TCMB’nin Müdahaleleri: Yangını Söndürmeye Yeter mi?

Merkez Bankası’nın hızlı ve hacimli döviz müdahalelerine rağmen TL’deki zayıflama eğilimi durdurulamadı. Gecelik borçlanma faiz oranlarında yapılan artışlarla piyasaya verilen sıkılaştırma sinyalleri, likidite yönetimi açısından geçici bir rahatlama yarattı. Ancak analistler, bu tür adımların yapısal çözüm getirmediği konusunda uyarıyor. JPMorgan ve Morgan Stanley gibi kuruluşlar, Türkiye’nin para politikasında daha net ve uzun vadeli yönlendirmeler yapılmadıkça döviz piyasasında dalgalanmaların sürebileceğini belirtiyor.

Jeopolitik Riskler ve Küresel Rüzgâr: Fed, Trump ve Tarifeler

Küresel cephede ise yatırımcıların endişesi büyüyor. ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz oranlarını %4,25-%4,50 aralığında sabit tutması kısa vadede rahatlama sağlasa da, Başkan Donald Trump’ın tekrar gündeme getirdiği korumacı ticaret politikaları piyasada yeni belirsizlikler yaratıyor.

Trump’ın Çin ve Avrupa Birliği’ne yönelik yeni tarife söylemleri, gelişmekte olan ülke para birimlerine olan talebi azaltırken, güvenli liman arayışını da tetikledi. Bu atmosferde, Türk lirası gibi “yüksek betalı” para birimleri yatırımcılar açısından daha riskli algılanıyor.

Uluslararası Kurumların Görüşleri: Türkiye’de Risk Primi Artıyor

HSBC, Türkiye’ye yönelik yayınladığı son notta, siyasi gelişmelerin makroekonomik dengeler üzerinde ciddi baskı oluşturduğunu ve kredi risk priminin (CDS) yeniden yükselişe geçtiğini açıkladı. Aynı raporda, yılın ikinci yarısında lira üzerinde aşağı yönlü baskının artabileceği öngörüsüne de yer verildi. S&P ve Fitch gibi kredi derecelendirme kuruluşları da siyasi belirsizliklerin ekonomik kırılganlıkla birleşmesinin, yatırımcı güvenini olumsuz etkilediğini belirtiyor.

TL İçin Önümüzdeki Dönemde Neler Bekleniyor?

Ekonomistler, TL’nin kaderini belirleyecek en önemli üç faktöre dikkat çekiyor:

Küresel gelişmelerin etkisi: ABD ve Avrupa’daki faiz kararları, enflasyon trendleri ve jeopolitik gerilimler, gelişen ülke kurlarını doğrudan etkileyen dışsal faktörler arasında.

Siyasi tansiyonun düşürülmesi: İstikrar sinyalleri, yalnızca ekonomi yönetimi değil, genel yönetim yapısı açısından da yatırımcı algısını doğrudan etkiliyor.

Rezerv politikası ve para politikası uyumu: Merkez Bankası’nın rezerv harcayarak yaptığı müdahalelerin etkili olması için güven veren ve sürdürülebilir politikalarla desteklenmesi gerekiyor.

Sonuç: Kurda Belirsizlik, Stratejide Temkin Zamanı

Türk lirası üzerindeki baskı, yalnızca ekonomik gerekçelere değil, aynı zamanda siyasal dalgalanmalara da dayalı. İç politikadaki her gelişme, piyasa reflekslerini tetikliyor ve yatırımcıların stratejilerini yeniden şekillendirmesine neden oluyor. Bu nedenle döviz piyasasında işlem yapan bireysel ve kurumsal yatırımcılar için bu dönemde “haber akışına duyarlılık” her zamankinden daha yüksek.

Yatırımcıların, kısa vadeli pozisyon alırken sadece ekonomik verileri değil, aynı zamanda siyasi takvimi ve merkez bankalarının yönlendirmelerini de dikkate alarak hareket etmeleri büyük önem taşıyor.

Paylaş.
Gönderiyi Cevapla

Exit mobile version